Dünyanın İçine Nasıl Sıçtığımızın Kısa Tarihi | Dosya 1 : Aral

 

Şu sıralar iklimden, çevre felaketlerinden pek bir etkilenir olduk. Hava çok sıcak diye güneşe ateş eden bizler ısınmayan havalarda yine doğayı suçlar olduk. Sanki bunca değişiklikte hiç etkimiz yokmuş gibi… Meksika Körfezi’nde kirliliklerimiz sonucu oluşan ölü alandaki patlamaları, Çin’in Guiyu bölgesindeki dev elektronik çöplüklerini, Büyük Pasifikteki Teksas büyüklüğündeki çöp girdabımızı unuttuk hatta bunlardan bile belki yeni haberimiz oldu. 

Bu yazımda sizlere bir masal anlatacağım. Bu masalın diğer masallarla ortak yönü kötülerin hep kötü olması, farklı yönü ise mutsuz sonla bitmesi.


Bir varmış bir yokmuş gaz ve toz bulutundan oluşan mavi küremizde Mezopotamya adında bir bölgede bereketli hilal dediğimiz topraklar varmış. Bu bölgede yerleşik hayata ilk geçişimizin izleri görülmeye başlanmış. 

Burada yaşayan insanların hayatındaki değişiklik çayı şekersiz içmeye başlamaktan da öte olan bir değişiklikmiş. Yemek bulmak yerine yemeği ayaklarının dibinde yetiştirmeye başlamışlar. 

“Bir şeyi farklı yapmak her şeyi farklı yapmaktır” sözünü destekleyen bir değişime sokmuş dünyamızı. 

Tarım yapılmış. Evet hepimizin gözünde mükemmel görünen bu aktivite doğurduğu sonuçlar bakımından dünya için çok da mükemmel olmayabilir hatta antropologların tartıştıkları bir konu. Kısaca değinecek olursak tarımın kökeni esasen sermaye eşitsizliğinin de kökenidir. “Tarım korkunç bir hatadır” düşüncesinin savunucusu Jarod Diamond 1987’de Discover dergisinde yayınladığı makalede bunu çok güzel bir biçimde açıklamış. Nüfusu az tutmak ve besin üretimini artırmak ikileminde kalan bizlerin ikinci seçeneği seçerek daha da kötü olan açlık, savaş ve zorbalığa mahkûm edildiğini özetlemiş. Ama şimdi gelin konuyu dağıtmadan asıl konumuza Aral Denizine gelelim yoksa Aral Çölü mü demeliydim?

Ne dediğimin bir önemi yok aslında şu an düşünmemiz gereken tek soru “Koca denizi kurutmayı nasıl başardınız?!”

Aral denizi olarak bilinen yer 68.000 kilometre kareymiş. Hatta dünyanın en büyük 4. Gölü olarak bilinirmiş. Çevresinde pek çok tahılın tarımı yapılabiliyor, çevredeki binlerce kişi bu gölden balıkçılık yaparak geçimini sağlıyor mutlu mesut yaşıyormuş.  

Dahiyane bir fikirle Kızılkum çölünün kupkuru düzlüklerinde pamuk yetiştirmek isteyen Sovyet oteritesi Aral denizine akan Amuderya ve Siri Derya nehirlerinin akıntısının yönünü değiştirmişler Nehirler çöle ulaşamadan suyun %75’i yolda zaten yeterince kurak olan topraklar tarafından emilmiş. 

Kreşe gidenlerin bile tahmin edeceği üzere tuzlu su buharlaşırsa geriye ne kalır?

Tuz.  Üstelik bu tuz öyle masum bildiğimiz tuzlardan da değilmiş. İçinde bol bol tarım ilacı ve kimyevi atık varmış.



Kuruyan denizin tuz yoğunluğunun artmasıyla 60.000 kişinin balıkçılıktan geçimini sağladığı deniz YOK OLMUŞ ve tabii ki içindeki canlı türleri de.

Ortaya çıkan kum ve toz karışımının 100 milyon tonu her sene düzenli olarak etrafa yayılmış. Tabii tozun ulaştığı alanlar 200.000m2 ‘den fazla ziraat toprağını kaplamış. Sonuç olarak kaz gelen yerdeki tüm tavuklar harakiriye uğramış.

Bunu soluyan masum insanlarımızda bol bol anemi, verem ve türlü türlü hastalıklara yol açmış.
Balıkçılığı devam ettirmek için Kalpakistan’da belirli alanları suyla doldursalar da bu suların kalitesi belli... İnsanlar aç kalmamak için zehirli balıkları yemeyi bile göze alacak durumdaymış.



Tabii ki böylesine büyük bir su kütlesinin kaybı sonucunda bölgenin daha kurak bir yer haline gelmesini de belirtmeliyim. Aral gölü çevresindeki çöllerin iklimini dengeleyemeyecek kadar güçsüzleşmiş  kışlar daha uzun ve soğuk, kuru geçerken; yazlar da bir o kadar sıcak ve kuru geçiyormuş. 

E bu da ilk değil. Masum masum akan nehirlerin yönünün değiştirilmesinde rekor muhtemelen Amuderya’nın… Örgü örer gibi bi ters bi düz değiştirip durmuşlar.

Şimdi ise Özbekistan hükümeti kurumuş göl yatağına Saksaul ağacı dikerek bölgeden sürekli havaya kalkarak çevreyi etkileyen tarım ilaçlı toz bulutununun etkisini dindirmeye çalışıyormuş. 



Aral gölü ile ilgili çalışmalar devam etmiş ancak görünürde fazla bir şey yok. Gördüğünüz gibi her hatayı telafi etmek mümkün değildir insanlar…

Nehre bakıp ilham alırsın ne bileyim KPSS’de çıkar diye ezberlersin, zaman nasıl geçiyor metaforu yaparsın ama hadi şunun yönünü değiştireyim de demezsin yani… Doğanın yasalarından haberleri yok insanların. Aral gölünün başına gelenler ne ki? Bu dünya çok şey görmüş çocuklar. Nehirleri yakmayı bile öyle başarmışız ki çekirdeğini kapıp gelen bizim ata sporumuz,  iş makinelerini izlememiz gibi izlemeye koşarmış. Sadece bir kere de değil nehirlerin yanması tarihte UFO haberi görmemizden daha sık yaşanmıştır herhalde. 

Evet gün geçmiyor ki dünyanın içine s*çmadan gün geçirebilelim.

Yani ne diyebiliriz ki… tebrikler çocuklar…



https://earthobservatory.nasa.gov/world-of-change/AralSea

https://www.britannica.com/place/Aral-Sea

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güneş Koruyucu Kullanım Kılavuzu

Nesiller Tükeniyor, Sıra Bize Gelecek (?)

Aşı Dosyası I: Firavun Aşı Yaptırır Mıydı?